İşlem yapılıyor, lütfen bekleyin...

Hizmette 10+ Yıl ve binlerce müşteri memnuniyeti... | %100 doğru kaynak | %100 memnuniyet | %100 mezuniyet |

Netsorular.com
ADL106U-İNSAN HAKLARI VE KAMU ÖZGÜRLÜKLERİ DERSİNİN 2. ÜNİTE DERS ÖZETİ
ADL106U-İNSAN HAKLARI VE KAMU ÖZGÜRLÜKLERİ DERSİNİN 2. ÜNİTE DERS ÖZETİNE VE DİĞER DERSLERİN DERS ÖZETİNE ULAŞABİLİR, AÖF ÇIKMIŞ SORULARI, AÖF DERS ÖZETLERİNİ VE AÖF YARDIMCI KAYNAK KİTAPLARI ONLİNE SİPARİŞ VEREBİLİRSİNİZ...

2. ÜNİTE - İNSAN HAKLARININ FELSEFİ   TEMELLERİ

GİRİŞ

İnsan hakları düşüncesini temelleri ilk çağlara kadar uzanmaktadır. Öyle ki bu haklardan bahsedilirken Çin, Roma, Hint Eski Yunan, medeniyetlerine kadar gitmek mümkündür. Orta çağda ise klişe ve feodal yapının baskısıyla bu kavramlar tam manasıyla hayata geçirilememiş yeni çağda tekrar insan haklarının temellerini oluşturan kavramlar ortaya atılmaya başlanmıştır. Yaşam hakkı, özgürlük gibi haklar bu dönemlerde ortaya çıkmıştır. Yakın çağda ise ekonomik olarak da eşit olma mantığından hareketle sosyalizm gibi düşünceleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bölümde insan hakları kavramının tarih boyunca geçirdiği evreler anlatılacaktır.

İLKÇAĞDA İNSAN HAKLARI İLE İLİŞKİLİ DÜŞÜNCELER

Çin ve Hindistan’da Konuyla İlgili Düşünsel Birikim

Çin’de özgürlükler ve haklar düşüncesi Lao-Çe ile başlamıştır. Lao-Çe kişinin sosyal hayatında özgür olması gerektiğini ve devletin kişilerin özel hayatlarına müdahale etmemeleri gerektiğini bu düşünceden hareketle devletin sadece gerekli olan yasaları çıkarmasını ve asla gerekenden fazla vergi almaması gerektiğini ileri sürmüştür. Lao- Çe düşüncesine karşı Konfüçyüs kişilerin özgürlüklerinin genişletilmesini savunan değil devletin iktidarının güçlendirilmesini savunmuştur ve neticede kişilerin ve ailelerin hak ve özgürlüklerine müdahale eden ve kişileri baskı altına almaya çalışan bir devlet anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu duruma tepki olarak Mo-Ti düşüncesi ortaya çıkmaya başlamıştır. Mo-Ti, devletin adil bir tutum ve iyi bir gelecek için çalışmasını ve kişilerin devlete karşı sevgi bağı ile bağlanmasını devletin tutumlarını da bu sevgi bağının oluşturması gerektiğini savunmuştur.

Hindistan ‘da ki özgürlük ve eşitlik sorunları kast sisteminden dolayı ortaya çıkmıştır. Bu sistemde ülkeyi askerler, çalışanlar, düz işçiler köleler gibi sınıflara ayırmışlar ve bu sınıflandırmaya karşı olarak Brahmacılık, Upanishadcılık, Hinduizm fikirler bu sistemi meşrulaştırmak için ortaya çıkmıştır. Bunun yanında Budizm kast sistemine açık bir şekilde saldırmamış ama karşı çıkmıştır.

SIRA SİZDE: Tarihsel süreçte Hindistan’da eşitlik ve özgürlük önündeki temel engelin kast sistemi olduğunu hatırlayınız.

Eski Yunan’ın Siyasal Yapısı ve Konuyla İlgili Düşünsel Birikimi

Yunan yarımadası ege, güney italya ve sicilyayı kapsayan bir topraktır. Bu topraklar üzerinde polis yani kent devleti anlayışı hüküm sürmüştür. Her polis diğerlerinin iç işlerine karışmamış ve birbirleri üzerinde bir üstünlük kurmamalarından dolayı özerk olarak yaşamlarını devam ettirmişlerdir. Yunan devleti 3bölümden oluşmaktaydı.

1)YURTDAŞLAR: Kentin yerli halkından oluşan belirli ayrıcalıkları bulunan özgür kişilerdir. İlk dönemlerde toprak sahiplerine yurtdaş denilirken daha sonra silah kullanan herkese yurtdaş denilmiştir. Kadınlar hiçbir zaman yurttaş olarak görülmemiş ve kısmen sparta hariç toplumsal hayatdan uzak tutulmuştur.

2)YABANCILAR: Polise sonradan yerleşmiş olan genelde zanaat ve ticaretle uğraşan kişilerdir ve özgür olmalarına rağmen yurttaşlık haklarına sahip r

3) KÖLELER: Hiçbir özgürlüğü ve ayrıcalığı bulunmayan polisin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılan kişilerdir. Yunan devletinde özgürlük yönetime katılmak anlamına geliyordu. Milattan sonra 6. yy da ortaya çıkan demokritos  düşünce yapısı ile devletin insanlara hizmet etmesi gerektiği hayatın merkezine devletin değil kişilerin gelmesi gerektiği düşüncesi yaygınlaşmıştır. Atina da demokratik bir düzenin tesis edildiği kişilerin merkeze alındığı bir ortamda sofist düşünce yapısı ortaya çıkmıştır. Bu kişiler kamu kuruluşlarının insanın refahı için var olması gerektiğini savundular. İyonya felsefesi ve Sofizmin yaşam ve polisler için bir çöküş döneminin başladığı koşullarda, devletin varlığını yüceltecek seçkinlerin önemine vurgu yapan görüşler ortaya çıkmıştır. Farklılıklar olmakla beraber Sokrates, platon, Aristoteles bunların temsilcilerdir.

Roma Uygarlığının Konuyla İlgili Düşünsel Birikimi

Milattan önce 8. yy da kurulduğu düşünülen roma uygarlığı izlediği hukuk düşüncesi ile yunanı hatırlatmaktadır. Aynı şekilde ayrıcalıklı kişiler, yabancılar ve köleler vardır. Luscivile isimli hukuk kuralları vatandaşlara seçme, seçilme ve askerlik yapma gibi haklar sağlamıştır. Soyut düşünceye çok değer vermemelerine karşın eski yunan çöküş dönemlerinde ortaya çıkan stoacı düşünce yapısı ortaya çıkmış ve bu düşünce yapısına göre herkes tanrının çocuğudur. Değişik fikirlerin ortaya atılmasına rağmen roma medeniyetinde tam bir eşitlikden söz edilmesi mümkün değildir.

Batı Avrupa’nın Konuyla İlgili Düşünsel Birikimi

Orta çağ batı roma imparatorluğunun yıkılışından rönesansa kadar olan bölümdür. Bu çağda tam bir merkezi otorite yoktur baskıcı bir klise anlayışı vardır. Bu dönemde ki düşünceler genel olarak tanrı kaynaklı devletin var olması gerektiği yönündedir. Kamu kurumlarının vatandaşlar için olması gerektiğini savunan birkaç kişi ortaya çıkmıştır. Bunlar; Ağaoğulları ve Köker, Occamlı William ve PadovalıMarsiliusdur. Bu dönemin sonlarına doğru yönetimden klişenin uzak durması gibi laik bir anlayış ve kişilerin bazı haklarının olduğu konuşulmaya ve uygulanmaya başlamıştır.

İslam Kültür Sahasında Konuyla İlgili Düşünsel Birikim

İslam düşünürleri eski yunan eserlerinden etkilenmiş ve bu eserdeki düşünce yapısını benimsemişlerdir. Örneğin ibn-i Haldun Aristoteles in eserleri üzerinde önemli, yorumlar yapmış ve yunanlar tarafından da takip edilmiştir.Ona göre de devlet kurumları kişinin varlığı için var olmalıdır. Bunun yanında Farabi, El Maverdi, İbn-i Sina gibi düşünürler de devletin kişinin hak ve özgürlükleri için var olması gerektiği düşüncesine yakın düşünceler ileri sürmüştürler.

 

YENİÇAĞDA İNSAN HAKLARI ÖĞRETİSİNİ OLUŞTURAN DÜŞÜNCELER

İlk ve orta çağda insan hakları kavramına yönelik düşünceler ortaya atılmış olmasına rağmen Yeni çağda bu düşünceler doğrudan vücut bulmuştur. Bu düşünce yapısını ilk ortaya atan kişi Bodin’dir. Ona göre kişilerin düşünce, mülkiyet, barış gibi hakları vardır. Bu haklar yasalarla korunmasa da kişilerin vicdanına sinmiş olmalıdır der. Güçlü bir merkez fikrini ortaya atan Thomas Hobbes’e göre devler kişilerin özgürlüklerini korumak için var olan kendi deyimi ile bir ejderhadır. Bunun yanında Hobbes’e göre kişilerin yaptıklarını yasalara uygun olduğu müddetçe devlet sorgulamamalıdır. Bodin ve Hobbes’dendaga farklı bir düşünceye ise John Locke sahiptir ve ona göre devlet kişilerin hak ve özgürlüklerine hiçbir şekilde karışmamalı ve karışırsa kişilerin isyan etmesi gerektiği fikri bunun da yetersiz kalması haline kuvvetler ayrılığı ilkesini de benimsemiştir. Rousseau nun görüşüne göre ise kişiler hem kurallar koyacak hem de bu kurallara uyacaktı. Kuralar konulurken çoğunluğun dediği olacaktı.

YAKINÇAĞDA SOSYAL HAKLAR FİKRİNİN ÖNCÜ DÜŞÜNÜRLERİ

Yakın çağ, kapitalizm sayesinde ortaya çıkan ağır çalışma koşullar ve haksızlığın hissedilmeye başladığı bir dönemdir. Jean Charles Léonard de Sismondi’ ye göre sanayileşme zenginleri daha zengin yapmakla beraber fakirleri de daha fakir yapmıştır. Bu dönemde toplumun zengin olmasının çalışan işçilere ve emek veren insanlara bağlı olduğundan toplumu bu kesim yöneltmelidir fikri ortaya çıkmıştır. Karl Marx ve Engels’ e göre kapitalizm tamamen bitmeli ve sosyal bir düzen oluşturulmalıdır zira bu düşünce tarihte önemli değişikliklere yol göstermiştir.

ÖZET

İlk çağlarda özgürlük ve düşünce temelleri atılmaya başlanmıştır. Çin, Hindistan, gibi devletlerde kişilerin eşit olması gerektiği düşüncesi hakimdir. Eski yunan devletleri demokrasiye sıcak bakmamış ve köleliği benimsemekle beraber kadınları ve köleleri demokrasinin dışında tutmuşlardır. Özgürlük kamu hizmetine katılmakla eşit görülmüştür. Orta çağda klise düşüncenin yapısı üzerinde baskı kurmuş ama Aquinumlu Thomas, PadovalıMarsilius ve Occamlı William gibi düşünürler özgürlüklerden bahsetmiştir. İslam dünyasında ise Yunanlılardan etkilenilerek zengin bir özgürlükçü düşünce yapısına rastlanmıştır. Yeni çağda ise Jean Bodin ve Thomas Hobbes devlet iktidarının teorik temellerini atmışlar ve devletin kişilerin özgürlükleri korumak için var olması gereken güçlü bir mekanizma olması gerektiğini savunmuşlardır. Hobbes  bu düşüncesini devlete ejderha benzetmesi yaparak göstermişir.19. yy da ise kapitalizmin kişilere ağır çalışma koşulları oluşturduğu gerekçesiyle Saint Simon, Charles Fourier ve Robert Owen gibi düşünürler toplumun zenginliklerini oluşturan işçi kesiminin de bu zenginliklerden yararlanması gerektiğini savunmuşlardır. Bunun yanında Karl Marks ve Friedrich Engels kapitalizmin tamamen aşılarak sosyal bir düzenin gelmesi gerektiği fikrini ortaya atmış ve savunmuşlardır.

 

Yukarıya Git